4 Ocak 2017 Çarşamba

Neden Boksa Başladım?



İşte böyle geçtiğimiz yaz aylarının sonları, canımı acıtan bir sürü şey oluyor ama ben olanlar karşısında çok anlayışlı ve sakinim. Aslında o zamanlar hayatıma kimseyi bir türlü Nişantaşı çocuğu olduğuna ikna edemeyen Tokat’lı Burhan Altıntop efekti hâkimmiş de şimdi şimdi fark ediyorum. Elimde içi dolu ince uzun bir bardak, millet votka sanıyor, hâlbuki elma suyu gömüyorum…

Baktım, kendime ayak yapıyormuşum. Bıraksalar bir de üstüne lahmacun arası pilav saracağım ki aman, Allah’tan tutmuşlar. Sen içimde olaylar biriik biriik biriiiiikk ama çıkacak yer bulama! Sonra n’oluyo bu sıkıntılar, bir takla manevrasıyla yeniden içine dönüyor. Hooop sar başa filmi, biriik birii…

Kendi hayrıma köfte gibi kızarıp biber gibi patlamadan önce bazı kararlar aldım.

Önce yürüyeyim dedim, olmadı. E koşayım dedim, o da olmadı. Bahanelerimin boyu benden uzun! Ama içimdeki bu enerjinin bir şekilde kimseye zarar vermeden, bana da fayda sağlayacak şekilde dışarı atılması gerekiyor.

Ben de çocukluk hayalimin peşine düştüm, boksa başladım.

İyi ki de başlamışım!

Boksa başlamak son zamanlarda kendim için yaptığım en iyi şeylerden biri oldu. O dönem bozuk olan uyku sistemimin inadı kırıldı, fiziksel gücüm artmaya başladı, hayata karşı motivasyonum yükseldi, omurga aralarım açıldığından yürüyüşüm dikleşti, bıngıl bıngıl kollarım toparlanıyor, e kendime güvenim de kuvvetlendi.
Mutlu oldum, ötesi var mı…



Bu kadar çok seveceğimi gerçekten tahmin etmiyordum.
Elbette bu sporu çok sevmemde kulüp ve antrenörlerimin payı çok büyük. Kulübümde her öğrenciyle ayrı ayrı özel dersmişçesine özenle ilgileniyorlar. Eksiğini de kendine kattığını da paylaşıyorlar, tam takiptesin kısacası. Mesela küçük öğrenciler için ayrıca çok seviniyorum; çekirdekten hem sevgiyle hem de ilgiyle özene bezene yetiştiriliyorlar, hedef milli takım! Milli takım demişken, kulüpte antrenörümüzün yetiştirdiği milli ve dereceli bir sürü sporcu var. Tüm kursiyerlerine bazı kulüplerde olduğu gibi yek gelir kapısı olarak değil, sporcu olarak bakıyorlar.

Ayrıca bana prenses diye seslenen dünya şampiyonu bir adamdan ders alıyorum, bir zahmet seveyim 
değil mi?☺

Evet, antrenmanlarda çok yoruluyorsun ve gerçekten kafalardan buhar yükseliyor. Ancak bu yorgunluğun fitness salonlarındaki sentetik yorgunlukla alakası yok. Ders sonrası yine de enerji dolu oluyorsun. Pekiştirecek olursam; ev ve salon arası ortalama 4 km, çıkışta eve yürüyerek dönüyorum.

Beslenme gerçekten çok önemli-ymiş. İlk haftalarda baktım acayip terliyorum, bi eforlar eforlar aman Ya Rabbi! Dedim kesin kilo da veririm ben, bir taşla insin fazla kilolar da aşşa! Cidden gırtlağımı tuttum, yemedim. 3 ders sonra nerdeyse duran kum torbasından dayak yiyebilecek kıvama gelmiştim. Güç, kuvvet hak getire... Dedim demek ki yemeyi kafana göre kesmeyeceksin, uzmanına soracaksın.

Ders saatleri tam kıvamında, yani bol bol.  Hem öyle illa şu gün şu saatteki derse gelmelisin gibi bir kaide de yok. Bu özelliğine duyar duymaz vurulmuştum, müthiş bir rahatlık sağlıyor. Salon hayli geniş, rahatlıkla çalışabiliyorsun. Zaten her derste 4 antrenör oluyor. Ben haftada ortalama 3 gün 1 saatlik derslere katılıyorum. Isınmanın ardından eşleşiyoruz ve kombinasyon çalışıyoruz. İki yudumluk su molasının ardından bu kez torbaların başına geçiyoruz. İnterval’li, şınavlı tepemizden duman attıran kısım başlıyor. Gölge boksu ya da eldivensiz vuruş teknikleriyle dersi tamamlıyoruz.

Minik bir öneri, dolu karınla hareket edilmeyeceğini biliyoruz orası tamam da derse öyle acı acına da girmeyin, iki saat önce bir şeyler yiyin. Yoksa verim out, göz kararması in! Hatta epey ‘in’.

Bir de boks yaptığımı duyanlardan en çok şu geliyor; 'Off sen şimdi çalışırken sinirlendiklerini karşında görüyorsundur, geçir yumruğu ağzına, burnuna. Hayır, öyle olmuyor. En azından bende öyle olmadı. Torbaya vururken sadece torbayı görüyorum, vuruşuma odaklanıyorum. Hiç kindar değilim bebeyim, nasılsa hayat birini üzenlerin icabına bakar.

Ha, unutmadan maça çıkar mıyım vallahi henüz ben de bilmiyorum. ☺

1 yorum: