29 Aralık 2015 Salı

Anı Olsun Diye Diye Milyoner Olacağım



Geçen gün iş yerindeydim. Kuru ofis gürültüsü altındaki kafamın gözü saatte, resmen zamanla ters düştük; kanı epey ağır akıyor. Bir afralar, tafralar... Karnım acıktı, kafam uçtu, şekerim düştü, sinirden masaların üstünü dağıtacağım vakit öğle saati olmak bilmiyor! Çaktırmadan kıvranıyorum. Telefonum titredi, Burçi yazmış.

- Bişi dicem canım günaydın bu arada :) dün kim 500 milyar isteri izliyordum katılsana :)
- Ahahah ona mı katılayım, hö!?

Kendinden son derece emin, evettt dedi sonra bir başladı baktım resmen yarışma programı pazarlıyor bana. Kendi de başvurmuş. Sırf laf olsun diye, sen de yanımda olursun dedim. Gözlerinden kalp fışkıran emoji yolladı ay olur diyor.
Tanıyorum, heyecanlandı.

Yalnız ne efsane yarışmadır bu! Adı 'Kim Milyoner Olmak İster' olarak değişti, biz hala ilk okuldayken izlediğimiz adıyla anıyoruz... Yarışma günü kitlenirdim ekran karşısında, kolay soruları bilemeyenlere de gülerdim. O zaman algılar yeterince gelişmediğinden gülme komşuna gelir başına şeklindeki içinde binbir anlam taşıyan deyimimiz benim için sıradan bir Türkçe dersi konusuydu.

Kızlar Gazlama Enstitüsü'nün Fahri Başkanlığı'nı bu görev için üstlenen Burçi sahneyi kurdu, ışıkları yaktı. Sinopsis de hala kayıtlı duruyor. Anlatıyor, onun bana çok güvendiğini 'falan' söyleyecekmişim. O da Merhaba ay evet deyip değişik tanışma anımızı anlatacakmış, daha neler neler... Baktım konuşurken vakit ilerliyor dur bi şu yangına üç beş çalı çırpı atayım da zaman geçsin dedim;

- Meşhur olurmuşuz, belli mi olur yaa :)
- Valla sen bilirsin de ciddi söylüyorum o kadar kitap okuyorsun, deyiverdi.

Boşa gitmesinmiş. Yalnız vakti zamanında aldığım garibin ahı ben de daha ilk sorudan çıkarsa Roma'dan önce okuduğum kafamı yakarım!

Sonuç, şu 1 Milyon TL değerindeki soruyu siz soracak olsanız ne sorardınız kısmını da doldurdum mu başvuru işi tamamdır. Olmaz ya hadi oldu diyelim, yarışmaya davet ederlerse bu konuda tecrübesi olan kişiler daha önceden çalıştığı soruları elden ele bana doğru bi ulaştırabilirse çok müteşekkir olacağım. Sevgilerimle

5 Aralık 2015 Cumartesi

Mihrap


Boğaz sırtının tam da vurucu kavis aldığı bu yerine bir yüzyıldan daha fazla öncesinde sırma tavan işlemeli taş bina inşa edilmiş. Nerdeyse konak diye anılacak bu yer, içinde barındırdığı nüfusu kendi bile çoktan unutmuş. Gerçi şimdi koca aileden geriye tek kalan aile büyükleri de misafir salonunun duvarlarında asılı yağlı boya tablolarda saklı kalmış. Geleni gideni eksik olmayan evin bereketi de hiç eksilmez her iki haftada bir muhakkak şehir dışından bir başka kent meraklısı genç akraba ziyareti olurmuş. Şen kahkahasını esirgemeyen misafirlere karşı güneş de oldukça bonkörmüş; geniş pencerelerden dolar da dolarmış.

Ama onu ne şatafatlı evi ne eksikliğini hissettirmeyen İstanbul meraklısı kuzenleri ne de soylu ailesinin anlatıla anlatıla bitmeyen hikayeleri hiç mi hiç etkilemez olmuş. Kıvrımlı merdivenlerden ikinci kata çıkar çıkmaz sol taraftaki odası onun dünyasını içine alırmış. Koca kalbine dahi sığamayan aşkının tek sırdaşı da bu odasıymış. Hele ki akşamüstünden az evvel kendini pencere pervazından alamazmış. Çünkü ordan her gün bu vakitlerde ömrümün ışığı dediği geçermiş. İkindi güneşinin belli belirsiz kızılı çıkar çıkmaz pervaza oturur kapı önündeki yaşlı ağacın denize uzanan kollarını seyre durur, o sokaktan göründüğünde onun kalp atışlarını kendi kalbinde de duyar gibi olurmuş. Te gözünün gördüğü en uzak noktaya değin elindeki çantanın her kıvrımını dahi ezberlediği o güzel adamı izlermiş. Artık gözü yetmez olunca az önce içini ısıtan kızıl ikindi güneşi bu kez içinde adını dahi bilmediği yerlerini ince ince kağıt kesiği gibi yakarmış.

Şimdi giden gitmiş elbet, kimse doğru düzgün bilmezmiş ne olduğunu. Bir sürü laf dolanır olmuş ortalıkta. Sonunda sözler de yorulmuş, lal mührü konmuş. Geriye yıkık dökük evle duvar dibinden sürgün veren sarmaşık kalmış. Sarmaşığa sırnaşık, arsız derler de çok üzülürüm ben. Aman siz sakın böyle deyip almayın sarmaşığın günahını. Ona büyürken yön verirseniz istediğiniz gibi uzar, kıvranır, halı gibi usul usul serilir gözünüzün önüne. Biraz özen ister dibine işerseniz küser, çıplak duvarınızı örten yeşil yapraklarını aniden döker. Dımdızlak kalırsınız. Her şeyde böyle değil midir zaten, gerçekten hak edenle doğru mücadele ne zaman yüzüstü bırakmış ki?