Ay galiba kalbimin son günlerdeki ağırlığı göz çukurlarıma
çöktü. Gözaltlarımdan mor damlalar akıyor. Makyaj yapmadım bugün, kırmızı ojeli
ellerime güveniyorum. Ayrıca çenem de
düşük değil, tüm münasebetim kendimle.
Küçükken çalışkan karınca ile tembel ağustos böceği
hikayesini siz de okumuşsunuzdur. Heh işte ben zaman zaman her ikisini de aynı
bünyede topluyorum. Bu gibi günlerde de kış ortasında ağustos böcekliği yapıp depodan
yiyorum, yedekli yaşamak fena değilmiş yahu ;)
Geceleri başucu lambamı kapatıp, yorganın içine kıvrılınca
bir de kafamı yastığa yerleştirince alıyor zihnimi bıdı bıdı haller. Uykum var
diyorum, yavrum sen de dinlendir kendini, yarın bana lazımsın diyorum, bi
zahmet iplenmiyorum. Bir de nerden buluyor o konuları, hatrımda esamesi
kalmamış sandığım anları gösteriyor. Sonra da anılar tefi alıyor eline. Hatıraların
da bak ben şimdiki zamana geliyorum diyecek kibarlığı yok. Selektörsüz, damdan
düşer gibi inmek en sevdikleri. Ah ne kadar da narsistler!
Üniversitedeyken bir dersin final sınavında hoca soru
kağıtlarıyla birlikte önümüze tükenmez kalem de koymuştu. Kurşun kalem
kullanmak yok, cümlenize nasıl başlayıp nasıl bitireceğinizi bilin, düşünmeden
hareket etmemeniz için küçük bir egzersiz demişti. Şimdi bunu ortaya çıkaran
zihnimin dilinin altında ne var acaba?
Hımm… Sınav
kağıtlarını doldurmak işin kolay kısmıydı akıllım falan demek istedi herhalde.
Bildiğim şeyi neden önüme çıkarıverdin ki sen şimdi? Kestirme
cevaplarla kıvıramıyorum da. Şişşşt dur kaçma, ayakucumda terliklerim var koşamam onlarla
peşinden. Düşeyim onu mu istiyorsun? Gelsene buraya konuşacağız seninle
karşılıklı. Kime diyorum ben!?
Al işte, lafı bıraktı hop kaçtı.
Pijamalı sorgulamalar, sorun çözmeye çalışmacalar çok
eğlenceli, siz de gelsenize.
Yalnız yanınıza su alın, boğaz kuruluğu yapıyor
benden söylemesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder