10 Kasım 2015 Salı

Olur Öyle


Bugün lafa nerden girilir, nasıl devam edilir, bunlar hep el yordamıyla. Hani robot gibi standart; işleri yap, tanıdıklara selam ver, bir de arada su iç yoksa feci baş ağrısı yapar...

Üstündeki sedef rengi boyası atmış sentetik inci gibi bir gün işte.

İnsan sadece bir kez herhangi bir şeyi ‘unutunca’ yine unutacağını biliyor. Sadece zaman kısmını tutturması zor. Yerine göre biraz zorlayacak ama duyduğun sessizlik unutulacak. İşte kuru ekmeğin boğazı yırtması işleri. Üstüne az ballı su içince yumuşayacağını bilir insan. Bizim bir ufaklık var, henüz 8 yaşında işi çözdü sanırım, işime yaramayacak ya da beni üzecek şeyleri neden aklımda tutayım ki dedi ve önündeki çikolatalı kekten büyük bir dilim daha kesti. Gözümün önünde SEKİZ yaşındaki çocuk SEKSEN’lik insan dersi verdi bana. Gerçi o bunu proje kağıdını neden okulda unuttun sorusuna açıklama olarak vermişti ama yetişkinlik yaşlarıyla orantı hesabı yapınca nerden bakarsan bak hesap tutuyor.

Kırıldım diyemeden kır-mışım onu öğrendim. Gerçi bunu duyana kadar yine de kendimden fazla karşımdakini anlamaktan ciğerim renk attı. Anlarken de kırabilir insan tabi, eyvallah.

Bilmiyorum gerçekten öyle mi yoksa sen de haklısın ama bak ben de haklıyım demek için iyi kalite zeytinyağcılık oyunu mu? Belki de iyi kelimeler karşılık bulamadığı içindir bu yetişkin icadı tescilsiz oyunlar...

Eskiden olsa cevabını şıp diye bilirdim değil mi?
Evet, bilirdin kendimcim.

Kayıp büyük.

Kopmayacağını düşündüğün şeylerin kalın ünlü seslerle ayrılmasının yankısı tiz olmuyor Allah'tan. Tiz sesler diş sıktırır, tok sesler ayaktayken duyulduğunda yere sağlam bastırır. 
Özünde hepsi zor değil mi?

1 yorum: