14 Ekim 2015 Çarşamba

Selam Sana Ey Bozcaada!


Benim de biricik dostum Burçi’nin de geçen yıldan beri icraata dökemediği Bozcaada’ya gitme hayali vardı. Bir akşam otururken sanırım laf olsun diye, Bozcaada’ya gidelim mi diye sordu. Olur dedim. O da bir daha, daha bi emin olur valla derken bizim gözler 5 karat pırlanta misaliydi.

Hazırlık aşamasını hiç soğutmadık. Bağ Bozumu Festivali’ne gideriz, kampta kalırız derken bir yandan da otobüs seferleri incelenip rezervasyonlar yapılıyordu. Geçen yılın yarım kalan organizasyonlarından sonra Allah’ım bu sefer cidden gidiyoruz galiba derkeeenn vallahi de gidebildik!

Yola çıkacağımız gün benim canım Burçi’m birkaç gün önce başlayan gribinin geçmediğini, gidememe ihtimalimiz olduğunu söylediğinde ofisteydim. Kendimi camdan atmayı düşündüm ama -1 kattaydık. Neyse ki bir daha ne zaman fırsat olacak diye yaptığı ara gazlar motor devrini düşürtmedi. Hakkı var, gidiş yolu boyunca ağzına burnuna doladığı şalıyla, Esenler Otogar’da çaycının hazırladığı özel! karışımla, doz doz aldığı antibiyotiklerle büyük bir savaş verdiğini söylemezsem olmaz.

Gidiş dönüş yolculuğumuzu Pamukkale Turizm ile yaptık. Gidiş yolundaki muavin evlere şenlik deyiminin vücut bulmuş haliydi. Otobüse binerken saat kaç gibi Geyikli’de oluruz sorumu ellerini semaya kaldırıp Allah bilir diye cevaplasa da yol boyu uyuduğumdan bana çay kahve ikram edemediği için bozuk atsa da iyi çocuktu nihayetinde. Dönüşteki ise Ya Rabbim, tüm çektiklerimizin kefaretiydi sanki... Onun da su verenleri bol olur inşallah :)

Bu arada giderken arkamızdaki koltukta oturan gençler çok sesli konuşunca arkamı dönüp iki koltuk arasından sesimi otoriterleştirip!, tamam konuşun ama daha kısık sesle diye uyardım. Önüme dönerken ‘bi tık’ daha yaşlandığımı anladım ve bu benim hiç hoşuma gitmedi.
Neyse yola dönelim.

Özel arabayla ortalama 5 saat süren yol, otobüs yolculuğunda 8-8.30 saat kadar sürüyor. Seyahatini otobüsle yapmayı düşünenler için vakit tasarrufu bakımından en iyisi gece yolculuğu yapmak. Yaz dönemi Geyikli’ye giden birçok otobüs firmasının standart 2+2 koltuklarının yanı sıra daha rahat yolculuk yapabilmeniz için 2+1 koltuklu seferlerinin olduğu da aklınızda olsun. Otobüsten feribot iskelesine çok yakın yerde iniyorsunuz. Yaklaşık yarım saatlik deniz yolculuğundan sonra da güzelim Bozcaada’ya selam çakıyorsunuz.

*Ada Camping arşivinden

Biz adanın tek kamp alanı olan Ada Camping’de konakladık. Sahibi de diğer personelleri de oldukça güler yüzlü. Kamp alanında elektrik, internet, büfe, duş, wc, kendi yiyeceğinizi pişirebileceğiniz mutfak, mangal alanı ve otopark var. İsterseniz çadırınızı kendiniz getirebilir isterseniz de kampa ait kurulu çadırı da kullanabilirsiniz. Biz kendi ‘yuvamızı’ evladiyelik kampçılar misali hemen kurduk :) Hiçbir güvenlik problemi yaşamadığımız gibi tüm kampçılar birbirlerine karşı oldukça saygılıydılar; gereksiz tek bir gürültü olmadı. Aman gece rüzgarını hafife almayın. Yanında uyku tulumu getiren ben sabaha kadar gayet rahat uyurken, 4 kat giyinmiş canım dostumcum sabaha kadar üşümekten uyuyamamış. Bir de siz siz olun uyku tulumunuzun altına kalın mat koyun. Aksi durumda gecenin 3’ünde tutulmuş arka tarafınızla uyanabiliyorsunuz :)

Ada merkezi oldukça küçük. Türk Mahallesi ve Rum Mahallesi olarak ikiye ayrılan adanın hareketli kısmı Rum Mahallesi tarafı. Hareketli deyince aklınıza club, bar vs gelmesin çünkü adada öyle bir işletme yok. Burda kahve ve cafeler, meyhaneler, pansiyonların büyük çoğunluğu, Bozcaada Kalesi, Bozcaada Müzesi ve Sanat Evi yer alıyor. Ada merkezinin küçüklüğünü kale içinde verilen konseri adayı turlarken oldukça rahat bir şekilde dinleyebildiğinizi söyleyerek tarif edebilirim. Festival nedeniyle Candan Erçetin konseri vardı. Bilet almadığımıza hiç pişman olmadık zira yer yer şarkılara eşlik ettiğimiz oldu.

Bozcaada Eczanesi’ni unutmamak lazım. Eczacı çok şeker. Bizzat yorumumdur, başınıza gelen talihsiz bir olaya sizden daha fazla üzülebiliyor.  Ancak sakın ola aklınıza cadde üstü gördüğünüz eczaneleri getirmeyin, arka tarafını bilemem ama ön kısımda ilaçtan ziyade güneş ve anti aging kremleri vardı.

Adaya en kalabalık zamanı olan Bağ Bozumu Festivali’nde gitmek pek isabetli bir karar değilmiş. Ayrıca bağ bozumu olmasına rağmen şarap tadımı da yoktu. Bu yıl yasaklanmış. Ben adanın keyfini çıkartmak istiyorum derseniz, tatil aralığınızı bu tarihlere yerleştirmeyin.



Kaldığımız iki gün boyunca Ayazma Plajı’na gittik. Kamp alanına yürüme mesafesinde. Deniz her iki gün de ılıktı. Evet, ılık. Ve berrak. Daha önceden gidenler deniz suyunun ‘girince alışıyorsun yea’ kıvamında dahi olmadığını söylemişlerdi. Yanıldıklarına çok üzüldük valla :) Adanın kalabalığı haliyle plaja da yansıdığı için çok zor yer bulduk. Plajda soyunma kabinin haricinde wc, duş, büfe imkanınız yok. İhtiyaçlarınızı plaj yolunun karşısındaki kazık tesislerde sağlayabilirsiniz. Ani şeker düşmesine karşı çantanızda bisküvi olsa fena olmaz. Plajda 2 şezlong 1 şemsiyeye 15TL verdiğimizi hatırlıyorum.



Çınaraltı’nda Damla Sakızlı Türk Kahvesi için! Hatta çarpıntı falan yapmayacaksa 3-4 fincan için, yedekleyin. Yanında getirdikleri minik kurabiyeler size çok gelirse de bana yollayabilirsiniz. Valla iyi niyetten söylüyorum, maksat ziyan zebil olmasın :)

Bozcaada’ya gidilir de rüzgar güllerine gidilmez mi? Ben söyliim eğer arabanız yoksa gidilmez. Biz otostop çektik. Allah’tan yakışıklı, öhöm pardon, düzgün çocuklardı :) Burda gün batımını izlemezseniz adadan eksik dönersiniz.



Ada merkezinde feribota bağlanan yol haricinde araba giriş çıkışı yok. Bu sebeple yolda yürürken arkadan araba geliyor mu tedirginliğinizi tamamen renkli tezgahlara ya da elinizdeki dondurmaya yönlendirebilirsiniz :)

Rum Mahallesi’ndeki pek çok meyhanenin menü fiyatları birbirleriyle aynı. Meze tabakları genellikle 10-15TL arasında değişiyor. Adada bir de mantıcı var. Pembe yanaklı teyzelerin yaptığı hafif mayhoş yoğurtlu mantı denemeye değer. İstediğiniz çeşit şarabı uygun fiyatlarla alabileceğinizi söylemiyorum bile :)

Kahvaltı yapacağınız bir sürü mekan var ancak rezervasyon yaptırmalısınız. Bir gün öncesinden kaç yeri aradıysak da hepsi doluydu. Pazar sabahı kahvaltıyı Çiçek Pastanesi’nde yaptık, burda rezervasyon yaptırmanıza gerek yok. Mükellef bir kahvaltıydı desem kestirmeden özetlemiş olurum. Bir de yok artık, kuru domatesin de reçeli mi olurmuş lakırtımı aldığım 2 kavonoz reçelle susturdum :)

Bu muralin önünde fotoğraf çektirmeyeni dövüyorlar diye kandırdılar bizi. Yoksa neden 20dk orda oyalalım ki yani? :)

Kitabınızı okudunuz bitti ya da getirmeyi unuttunuz diye üzülmeyin sakın. Yaz boyu açık olan Bozcaada Kitap Fuarı epey zengin.

Bu taraftaki pansiyonların girişleri bile müze ev gibi. Utanmasam lobiye gidip bi fotoğraf çekinebilir miyim diye soracaktım :)

Son olarak adadan damla sakızlı kurabiye almadan dönmeyin. Ben üzerime emanet uyku tulumunu kamp alanında unuttuğumu feribotun kalkmasına 15 dakika kala hatırladığım ve yetişmeye çalışmalı, koşmalı, oto stop çekmeli bir süreç yaşadığım için alamadım. İçim yanıyor!

Yazdığım yazmadığım tüm olanlara rağmen accaip keyifli bir tatil geçirdik. İyi ki gitmişiz be! Yine olsa yine gideriz be! Ama bu sefer yanıma sağlam bir fotoğraf makinesi de alırım :)

3 yorum:

  1. birgün bende hayalimi gerçekleştirmek için oraya gideceğim ve yazdıkların bana ışık olacak :)

    YanıtlaSil
  2. Işıldadığıma çok sevindim :)

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil