13 Ekim 2015 Salı

Bir Büyüyememe Hikayesi



Geçenlerde beni yine olur olmadık anlarda olur olmadık şeyleri düşünme anı tuttu. Hani olur ya öyle herkese arada bi. Birden gözümün önüne ceviz geldi, bildiğimiz kabuklu ceviz.

Dünya tarihinin en önemli entrikasını ortaya çıkaracakmış gibi bir ciddiyetle kendi çocukluğuma gittim. Apartmanımızın arka bahçesinde kocaman bir ceviz ağacı vardı. Yaz günleri ona tırmanmak çocukluk ritüelimdi. Birgün gözüm düşmüş bir cevize takıldı. Kabuğu ne kadar sert olabilirdi ki? Elime aldım, bir iki hoplattım, ağırlığını yokladım sonra da avucumun arasında sıkıştırdım. Cevizi acıyla yere attığımı hatırlıyorum. Kırılmak bir yanda dursun, çatlamamıştı bile.

Bunu hatırlayınca hiç üşenmedim kalktım mutfağa gittim, bu da bugünlerdeki amaçsız rutinim işte. Gözüm hemen raftaki kabuklu cevizi buldu. Elime aldım, bir iki hoplattım, ağırlığını yokladım. Heh, tam da o günkü gibi! Bu kez avucumun içinde kırmaya çalışmadım hiç. Çözüm belli, yeniden canını acıtmaya gerek yok, boşuna mı büyüdük biz! Çekmeceden ceviz kıracağını çıkarttım, biraz sıkıştırmamla paramparça oldu.

Mermer tezgahın önünde kaldım.

Kaldım.

Kaldım.


Soğuk mermere uzun süre yaslanınca, üşüdüğümden herhalde, fark ettim; ben hiçbir zaman cevizi doğru kırmayı başaramadım. Ya paramparça ettim ya kabuğunu dahi çatlatamadım ama nihayetinde hep benim elim acıdı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder