22 Ekim 2015 Perşembe

Run Nes Run!


*Bir önceki paylaşımla bağlantılıdır.

Keyifli hafta sonu Bozcaada gezisi bitti, dönüş yoluna geçeceğiz. Burçi’yle tadı damağımızda kalan damla sakızlı kahveden son bir doz daha alalım dedik. Feribotun kalkmasına 15 dakika var daha, yetişiriz rahat rahat. Hesabı öderken de son eksiğim ada kurabiyelerimi de aldım mı oh mis.

Çantalar, tamam
Çadır, tamam
Matlar, tamam
Magnet, hediyelik ve diğer püsürler, tamam
Uyku tulumu, -
Uyku tulumu, ?
Koca kafalı miniğin Avrupa turu görmüş UYKU TULUMU!?
-O mesaj tantanasının olduğu gün kendi uyku tulumunu verebileceğini söylemişti-
YOK! Ahanda kamp alanında unutmuşum.

Hemen Ada Camping’i aradım, durumu anlattım. İlk rahatlık dalgası geldi, tulum orda bir yere uçmamış ohh... Emanet olduğunu söyledim. Israrlı ricalarımı kırmayıp kargoyla gönderebileceklerini söylediler. Ancak kargo adaya yalnızca çarşamba günleri uğruyormuş, cuma günü elimde olurmuş.

Şimdi önümde iki seçenek var:
1 – Kamp, uyku tulumunu kargoya verecek. Durumu benim koca kafalı miniğe kırıla büküle anlatacağım ve teslimatın kazasız belasız olması için dua edip evceğizime döneceğim.
2 – Bir şekilde hızlıca kampa ulaşmanın yolunu bulacak, tulumu alacağım. Ancak bu durumda büyük ihtimalle otobüs saatime denk gelen feribotu kaçıracağım. Bir sonraki feribot Geyikli İskele’ye ulaştığında da benim otobüs çoktan Çanakkale yolunda olacak.

Bol atraksiyonlu ada kaçamağı için birinci seçenek çok heyecansızdı. Ben de o yüzden iki numarayı seçtim. Şaka şaka içim rahat etmedi, ya kargoda bir şey olursa? Bu kez de Burçi’yi feribota yetişemezsem bensiz gitmesi için ikna edemedim, ya beraber ya hiç dedi. Epey de inattır kendisi. Saate baktım feribotun kalkmasına henüz 10 dakika var, daha yeni yanaşıyor. Yok, yine de buna yetişemem zaten kamp alanına gitmek nerden baksan 10 dakika. İskele görevlisiyle konuştum ve nihayet adaya en kalabalık zamanında gelmek bir işe yaradı, ek sefer koymuşlar! Bu durumda otobüse tam vaktinde yetişebiliriz tabi ben ek seferi de kaçırmazsam.

Burçi eşyalarla birlikte iskelede kaldı. Önce taksiciyle konuştum, telaşımı fark edince 2 gecelik pansiyon ücretini reva gördü! Kalmış olsa onu da verirdim de yoktu ki. Merkezden kalkan minibüsler de bi acaip, giderken kullandığım minibüsle yeniden aşağı inmek zorundayım çünkü karşı seferi yok. Neyse ben gideyim, dönüşe Allah kerim dedim.

21.00’de kalkması gereken minibüs 21.01’de hala kalkmayınca minibüs şöförüne yalvardım resmen. Artık nasıl hızımı alamamışsam ben durumu anlatırken çoktan yolu yarılamıştık. Yolda iki yolcudan başka felaket tellalı da bizleydi, feribotu kaçırırsam otobüsü yakalamamız mümkün değilmiş zaten bu saatten sonra Geyikli’den Çanakkale’ye otobüs, minibüs bir şey de yokmuş. Allah var, yine de yetiştirmek için epey çabaladı.

Kamp alanında indim, işletmecisi beni görünce çok şaşırdı. Bu kadar mı önemliydi kızım, boşver yetişemezsin dedi balık sofrasına davet etti. Gözüm biraz arkada kalmadı değil. Neyse aldım kırmızı ipli lacivert tulumu, sıkı sıkıya da yapıştım. Hmm dönüş? Güzel soru. Ben gitmeden 1 dakika önce bir araba merkeze inmek için çıkmış ve yakın zamanda da başka çıkacak olan yok. (Burdan içine tükürdüğüm şansıma sevgilerimi yolluyorum.) Zaten pazar akşamından mütevellit kamp boşalmış. Minibüsün geri dönmesine daha çok var. Feribotun eli kulağında. Ama Allah’ım yine mi tavus kuşu tüyü dikiyorum ben ya!?

Çıktım yola, otostop yapacağım başka çare yok. Şükürler olsun ki bir dakika bekledim beklemedim sarı sarı farlar keskin virajdan göründü. Meşhur baş parmak havada otostop işareti yaptım, durdu. Zifiri karanlık. Tırsa tırsa Allah’ım neyi durdurdum ben acaba derken baktım ay kardeşim kadar sevimli çocuklar. Durumu aynen aktardım, yetişemezsem otobüsü kaçıracağımı, sadece kendimi değil arkadaşımı da yakacağımı –biraz- heyecanlı bir şekilde anlattım. Kısacası hızlı gidin be! demekten başka söylenebilecek ne varsa hepsini söyledim. Bol bol da kendilerine dua ettim, hatta -lütfen buraya dikkat- ileri gidip özel olarak istediğiniz bir şey varsa söyleyin onun için dua edeyim dedim.
Hı hı çünkü benim dualarım kesin tutar, yukarıdan torpilliyim.

Ada hakkında yazarken anlatmıştım merkeze araç girişi yasak diye. Çocuklar sağolsun gidebilecekleri en uç noktaya kadar gidip beni orda indirdiler. Efendim nasıl söylesem, kendimi Speed Force’dan yeni mezun Flash gibi hissettim. Run Nes run! Bir yandan feribota yetişmek için hızla koşuyorum diğer yandan da masum insanlara! çarpmamak için seri manevralar yapıyorum.
Neyse ki sonunda feribota yetiştim işte o an tavus kuşu tüylerinin ada rüzgarında dağıldığını gördüm :) O yarım saat boyunca nasıl bir koruma iç güdüsüyse artık tulumun üzerinde oturmuşum.

İstanbul’a döndüm, henüz ön satışta bulunan benimkiyle telefonlaştık. Güzel güzel konuştuk. Sesler şen şakrak. Telefonda bu hadise hariç tatil özeti yaptım. O sıra boynu tutulmuş, evdeydi. Birkaç gün sonra emanetini geri götürmek için onlara gittim. Yüzüme bakmadı. Evet, yüzüme bakmadı! Ben de nasıl olduğunu anlamadım. Bırakın bu olayı anlatmayı doğru düzgün hatrımı bile sormadı.

Tam iskeleden vapura atlarken denize mi düştüm, paraşütle serbest atlayışta ipi çekerken koptu da elimde mi kaldı nooldu Allahım, neye uğradım ben böyle?

Birkaç gün sonra çıktı kokusu, eski sevgilisiyle barışmış. Bir de –ah kıyamam- aslında o barışmayı hiç istemiyor, hayatına çeki düzen vermek istiyormuş da kız bunun peşini bırakmıyormuş. İyi kızmış da çok kıskançmış ama naapsınmış bi de bu sarı seviyor diye kızcağız saçlarını yıllardır sarıya boyatıyormuş. Ay ben seni yerim! Şuan aşırı sevimsiz şeysin. Bir de o buluşma günü tantanasından sonra öğrendim, tam da istediği gibi biriymişim, neden olmasınmış mış mış... 
Burda anlattıklarım aşırı doz heyecan içeriyor olabilir ama bunlar tamamen benim içimde hissedip pır pır yazıya döktüklerim, dışarıya yansıttıklarım değil. Hey sen, koca kafalı minik, iki gün önce güzel güzel konuştuğun insana sonra hiçbir şey demeden yüzünü çevirmek ayıptır. Öğrenirsin inşallah.

Neyse.
Olan onca tantana içinde benim kurabiyelere oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder