17 Ekim 2015 Cumartesi

İzafiyette 40 Yıl



Çay? Hayır, olmaz. İlle de kahve olmalı. Sade kahve henüz ergen damağımızı yakar. Şekerli, hem de çok şekerli ama bol telveli pişirilmeli. Evet, evet böylesi çok iyi.

Karşılıklı oturmalı, fincanı dudaklara götüren elin serçe parmağını da biraz kaldırmalı. Diğer parmaklardan çok ayırmamaya dikkat etmeli, halay çekmiyoruz e nihayetinde. 

Kahvenin ne kadar mühim teşebbüs olduğunu daha elinize cezveyi alırken bilmek gerekir. Az değil, 40 yıl hatrı olduğunu söylerler. Biz buna biat ettik.

Ergenlik yetişkinliğe evrilirken kahvenin tadı da kendini buldu. Hakkını vere vere sade içiliyordu artık. Muhabbeti telvesinden koyuydu. Tamam bazen de damla sakızlı orta şekerli olurdu. Şunun şurası damak zevki canım, önemli olan samimiyetiydi.

Büyüdük.

Daha büyüdük.

Daha da büyüyoruz.

Biz büyürken araya ne giriyor -bazen- anlamak imkansız. Fincanı tutan parmaklar artık yapışık çünkü başka şeyler dağılmış. Hayat dengesini bir yerden bulmak istiyor.

Kıskançlık? Samimiyetsizlik? Değişiklik isteği? Hırsla defter dürme arzusu? Acısını masumdan çıkarma kolaylığı?

Hiçbirisi.
Hepsi.
Belki dahası.
Belki azı.

Neyse ne.

Bir kahvenin kırk yıl hatrı varmış. Öyle dediler hep, ben de inandım.
Ama ya yalansa?
Sanırım bazı insanlar hayatımıza inanmanın ne demek olduğunu sorgulatmak için girerler, görevlerini tamamlar ve giderler.


2 yorum:

  1. Bir başlığı olmalı her yazının, bir atımlık mesafeden, gizemli ipuçları vermeli=)
    Çekmekten çekirdek gibi, çeke çeke uzatmalı, aroması gibi anlamı da zenginleştirmeli!

    YanıtlaSil