14 Ekim 2015 Çarşamba

Koskoca Çınar Bile Yetemedi



Kafamın yine tarhana çorbasından hallice olduğu bir gün mesaiyi sonlandırıp doğru Boğaz'ın kenarındaki asırlık çınar ağacının altına gittim. Önce yok, bir şey düşünmeyeceğim dedim. Zaten düşün düşün için çıktı kızım dedim. Sıcaktan patladın, geriye kalanını da düşünmekle harcama dedim. Sanki çok da umrundaydı benim bol kıvrımlı loblarımın. Kızdım kendime, sen dedim daha kendi kafana laf geçiremiyorsun nasıl olacak bu işler? Havadan mıdır, nedir anlamadım resmen testosteron hormonum yükseldi, adam boyu kendime küfrediyorum. Bizzatime karşı saygısızlık seviyem artınca en iyisi düşüneyim ben bari dedim. Hop diye, pardon oldukça kibar hareketlerle, bukle saçlı naif kız halime döndüm. Önce kirpiklerimi kırpıştırdım, güneş gözlüğümü sağ elimle düzelttim, sonra bankta kaykılmış bedenimi toparladım. Bacak bacak üstüne de attım. Gerçi dizi yırtık kotla kibar kız görünümü sağlayamıyorsun ama olduğu kadarıyla dedim. Ee, nerde kalmıştım?

- Ev çok sıcak oluyor, dayanamadım çıktım. Burda ağaçların altı daha iyi, çok olmasa da Boğaz e nihayetinde esiyor burası. Aslında sıcaktan değil de evden bunaldım. Oğlan evlendiğinden beri eve uğramadı. Kafam ona takık.

E ben en son sıcağı mı düşünüyordum ki? Benim oğlan mı evlendi? Çocuğum mu var benim? Ay Allah'ım kimden yaptım ben onu? Ne zaman büyüdü bu be!? Sorularını saniyenin onda birinde kafamda sıralarken yanıma oturan kadını fark ettim. Oh, çok şükür bugün de kafayı yemedim.

Kafamı ona doğru çevirince konuyla ilgilendiğimi düşündü sanırım. Sonra bu sanrısından da rahatsız oldu, konuyu yeniden sıcağa getirdi. Nasıl bağladığını anlayamadığım bir şekilde yeni aldığı davul fırının iyi ısıtmadığını, kek hamurunun ziyan olduğunu söyledi. Zaten bu sıcakta kek mi yenirdi? Aman keki de gelini yapsındı. Çeyizindeki mini fırını öve öve bitirememişti, pişirsindi de görelimdi. Zaten düğünde taktıkları bilezikleri de kolundan çıkartmıştı. Allah bilir iki gün sonra satardı da...

Gözlerimi kısıp, ağzımı açarak bakmamın konuyu yakalayabilmemle bir ilgisi olmadığını işte o an anladım. Bir dakka ya, konuyu neden yakalayacaktım ki ben zaten?

Ay burda da oturulmuyor, iyice sıcak oldu baksana Boğaz'dan bile esmiyor. Diktiler tabi betonları, hava mı gelir, ben eve gideyim bari dedi kadın. Salonla arka odanın camlarını açıp cereyan yaptıracakmış. Ensesi de fena terlemiş.

Amacım sadece kafayı toplamak için koca koca çınar ağaçlarının altında bir banka oturmaktı. Kendimi son gördüğümde yanımdaki kadının terlemiş sırtına kağıt mendil koyuyordum. Hikmetinden sual olunmaz Rabbim, hakkatten tüm bunlar beni nasıl buluyor?



*Mevzu Çengelköy'de geçiyor. Elimin altındaki arşivde de bundan başka mekan ilintili fotoğraf bulamadım. Yenisini çekeyim, söz değiştireceğim ;) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder